Bu Blogda Ara

25 Temmuz 2010 Pazar

Emek, Emekçi ve Komünizm

Bir yazımla daha karşınızdayım sevgili götçüler. Hepinizi imansız anarşikler yapmak için çabalarım devam ediyor...

Yapılan her iş emektir aslında. Örneğin merdiven çıkmak. Fakat ekonomi dilinde, emek üretilen değer olarak geçtiğinden ben de emeği öyle alacağım. Emek, işçinin efor sarfederek ürettiği metanın ismidir. İster tarlada ister fabrikada yapılsın bu üretim...

Emekçi+Sermaye=Üretim formülüne göre biri olmadan diğeri olmamaktadır. Yani iş verenlerin sermaye koyduğumuza şükredin o sayede karnınızı doyuruyorsunuz demesi, emekçinin biz çalışmazsak bir bok yapamazsınız demesi kadar saçmadır. Peki sermayenin amacı ve bu amaca ulaşmak için yaptığı nedir?

Sermayenin amacı mümkün olduğunca fazla para kazanmaktır ve bu amaca ulaşmak için sendikalaşmayı kabul etmez, işçileri ucuz ve çok çalıştırmak ister. Sermayenin kazandığı para, devleti kontrol etmesine ve kişisel zevkler için (örneğin 2. villasının yanına 3. havuz) kullanılmaktadır.

Emekçi ne ister peki?

Emekçi de mümkün olduğunca parayı olabilecek en az süre çalışarak kazanmak ister. Peki emekçi ve sermaye arasında bu kadar büyük bir çekişme varken niye bu şekilde devam ediyorlar?

Devam etmek zorundalar çünkü başka çareleri yok. İşten ayrılıp yeni bir iş bulmaya çalışsa yeni patronu da eskisinden farkı olmayacak. Ya grev? Şanlı grevlerin zamanı İkinci Dünya Savaşı'yla bitti. Bundan sonra yapılacak grevlerde büyük bir başarı sağlanması imkansız gibidir.

Komünizm'i düşünelim... Diyelim ki işverenlerin mallarına devlet el koydu ve kendisi işletmeye başladı. Temel işlem değişmiyor (Emekçi+Sermaye=Üretim) ama sermayenin kullanılışı değişiyor.

Burjuvazinin boşa harcadığı kaynaklar devletin elinde bir güç olacaktır çünkü devlet kendi kendini satın alamaz ve kişisel lüks hakkı yoktur. Devlet üretim araçlarını kendi sağlayıp ortaya çıkan üretimi(bu bahsettiğim üretim temel maddeler yiyecek, su, elektrik) eşit dağıtırsa bir çok sorun kendiliğinden çözülür. Oluşan üretim artığı da diğer ülkelere satılacak ve bu şekilde devlet kalkınmak için kapitalizmden daha fazla kaynak sağlayabilecektir kendine.

Evet, komünizm önünde bir çok engel var ama (eğitim en önemlisi) insanlar umutlu olduğu sürece her zaman bir şans vardır.


Yaşasın eşitlik!

Atatürk İle Putin Arasındaki Benzerlikler

Sevgili piçler, en son yazdığım gibi bu yazı da uzun süredir aklımda. Atatürk'ü putlaştırmış bir götverenseniz, yazıyı okumaya ne diyor bu siktiğimin götleği diye başladysanız alt+f4 kombinasyonunu kullanın.

Okulda hepimize kafamıza iyice işleyene kadar Birinci Dünya Savaşı sonrası sikik durumumuzu anlattılar. Götün yiyorsa bunları unut dedikten sonra diplomamızı elimize verip postaladılar. Ben yine de özetleyeyim. Ordusuz kalan, başkenti fiili işgal altıında olan bir devlet... Elinde kalan tek topraklar unutulmuş Anadolu... Köylüsünün karnını doyuramadığı, evlatlarını savaşta kaybetmiş ve tarihin yüzlerce yıl gerisinden gelen Anadolu... Bir lider... Yıllarca her cephede savaşmış, devletinin yardımına koşmuş ve sonunda yapmayı düşündükleri için devleti tarafından tutuklama kararı çıkarılmış bir lider.

Tarih dersini burada kesip biraz da Rusya'nın 1990lardaki durumuna bakalım.

1930ların Alman Markı kadar değersizleşmiş (o kadar değil de kıyaslayacak birşey bulamadım) ruble, hayvani enflasyon, milli gururu Amerikan doları tarafından St. Petersburg'un arka sokaklarında tecavüze uğramış bir millet, topraklarının zenginliğini değerlendiremeyen, değerlendirilen kısmı ise milleti ve dini olmayan büyük şirketler ve emperyalist devletler elinde olan bir ülke. Yıllarca istihbarat örgütü KGB'de çalışmış, zekası, kararları ve kuvvetiyle yükselmiş bir lider...

Özetleme kısmının amına koyduktan sonra şimdi benzerliklerini açıklayayım.

1: Yıllarca devletin siyaset dışı kurumlarında çalışıp yükselmeyi ve göze çarpmayı başarmak.
2: Zeka
3: Riskli durumlarda karar alma becerileri.(Putin'in Çeçenistan saldırısı, Atatürk için İstanbul'a gitme ya da gitmeme kararı)
4: Hem eski rejimde hem yeni rejimde bulunmak.
5: Zaman zaman kırılan milli gururu tamir etme amaçlı milliyetçi ve aşırı milliyetçi söylemler.
6: Liderliklerinin bitmesinden sonra "veliaht"larının yönetime geçmesi.
7: Eski hükümetlerinin dış politikada pasif bir tutum sergilemesine rağmen agresif dış politikalar.(Çizmelerimi giydirmesinler bana!)
8: Devletleştirme politikaları.


Sovyet rejiminin ve Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü iki büyük deha yaratmıştır. Ulusları kurtarabilecek bir deha...